KORKULERLILERIN YERI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

KORKULERLILERIN YERI

Insan olan ve soyleyacek veya paylasacak dusuncesi olanlarin yeri.
 
PortalAnasayfaGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yapkorkuler

 

 Türkiye'nin üvey evlatları mıyız

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
PIR KIZI




Mesaj Sayısı : 83
Kayıt tarihi : 27/02/08

Türkiye'nin üvey evlatları mıyız Empty
MesajKonu: Türkiye'nin üvey evlatları mıyız   Türkiye'nin üvey evlatları mıyız Icon_minitimeÇarş. Şub. 27, 2008 6:46 am

Türkiye’de yeni Anayasa ve demokratikleşme tartışmalarının yapıldığı şu günlerde yeniden unutulmak istenmiyorsak, yurtdışındaki sivil toplum örgütleri ve tek tek tüm Türkiye kökenli yurttaşların seferber olarak “yurttaşlık”tan kaynaklanan temel haklarını talep etmeleri ve gündem oluşturmaları gerekmektedir.

Yurtdışında yaşayan 6.5 milyon vatandaşımız üvey evlat muamelesiyle başbaşadır ve bu yıllardır devam etmektedir.
Nedir yurttaşlık haklarımız ? Politik ve sivil haklara sahip her vatandaş yurttaştır. Günümüzde bu tanım yetersiz kalmaktadır, zira yaşadığı topraklardaki günlük yaşama (site yaşamına) katılan herkes «oturduğu» yerin yurttaşıdır. Toplumdaki çeşitli sivil toplum örgütleri (dernek, sendika, parti..) ve seçimler aracılığıyla sesini duyuran, değişimler için çaba sarfeden etken (aktif) ya da bunlara ilgi duymayan edilgen (pasif) yurttaşlar olabilir.

Yurttaşlık, devletle birey arasında hukuksal bir aidiyet ilişkisi olarak ta tanımlanabilir. Çağdaş hukukun temelinde, bireysel ve grupsal haklara sahip olma, ekonomik olanaklardan eşit ve özgürce yararlanma, devlet yönetiminin her kademesine kendi kimliği ile katılma, temsil etme-edilme, kültürel çoğulculuk hakkını (dil, din, etnik, cins vs.) özgürce kullanma, siyaset ve sosyal alanda örgütlenme, yönetime gelme, gibi kriterleri de içerir.

İlk kez 1789 Yurttaşlık ve İnsan Hakları Bildirgesinde yer alan temel haklar; -eşitlik, özgürlük, mülkiyet sahibi olabilmek, güvence altında yaşamak, baskılara karşı direnmek ve bunlara bağlı olarak seçme seçilme hakkı, yasa önünde her alanda eşitlik , düşünce ve dini özgürlük, serbest dolaşım hakkı, eğitim-öğrenim hakkı, sosyal güvence, çalışma hakkı,.. gibi temel yaşam hakları da güvence altına alınmıştır. Sonraki süreçte çağdaş ülkelerin hepsi bunları anayasalarında temel haklar bölümüne koymuşlardır. Türkiye’de bu ülkelerden biridir. Bizlerin de haklarımızın hayata geçirilmesini Türkiye’den istememiz çok doğaldır.

Ancak Türkiye, yaşam savaşı için yurtdışına gitmek zorunda kalan ve Türkiye ekonomisine büyük katkıları bulunan yurttaşları için yeterli çabaları göstermediği gibi, onların temel haklarından bir bölümünü de gaspeder konumdadır..

Almanya’daki Türkiye Araştırmalar Merkezinin araştırmasına göre, “Türkiye, 5,2 milyonu Avrupa Birliği sınırları içinde bulunan dünyadaki 6,5 milyon soydaşı ile Çin, Hindistan ve İsrail’in ardından ülkesi dışında kendisi ile soy ve / veya vatandaşlık bağına sahip dördüncü büyük ülke konumunda." Bu vatandaşlar bulundukları ülkelerde sosyal, kültürel, eğitsel, politik,.. alanlardaki ayrımcılık ve dışlanmışlık gibi ciddi sorunların üstesinden gelebilmek, eşitlik ve yurttaşlık mücadelesi verirlerken kendi geldikleri ülke olan Türkiye ile de hak mücadelesi etmek durumunda kalmaları acı bir gerçektir.

Türkiye’deki politik isteksizlik anlaşılır gibi değildir. Oysaki, yurtdışındaki insanlarımızın Türkiye ile sıcak ilişkilerinden faydalanarak, onların birer aktif yurttaş olmalarını sağlayabiliriz. Yoksa birkaç kuşak sonra yurttaşlık haklarının hayata geçirilmesi geç kalınmış bir uygulama olabilir. Bu nedenle sivil toplum örgütlerinin dil, kültür ve kimliklerinin yaşatılması, geliştirilmesine katkıda bulunmak, eşit haklar ve kolaylıklar sağlamak, ekonomik ve sosyal güvenceler sağlamak ile bu yurttaşlarının bulundukları ülkelerde haklarını korumak ve o ülkelerde eşit vatandaş statusünü elde etmelerini desteklemekte geç kalınmamalıdır.

Önümüzdeki kisa dönemde yüksek sesle dile getirmemiz gereken iki temel sorunumuza değinmek istiyorum.

SEÇME-SEÇİLME HAKKI = YURTTAŞ

Türkiye’deki hemen tüm partiler, seçimlere giderken ya da yurtdışı ziyaretlerinde, oy vermenin bir yurttaşlık hakkı olduğunu, o nedenle gerekli düzenlemelerin en kısa zamanda yapılacağını söylemiş olmalarına rağmen sözlerini tutmamışlardır. Yurtdışındaki Türkiye yurttaşları bu temel haklarından mahrum bırakılmışlardır.

23.07.1995’te yapılan Anayasa değişikliğiyle yurtdışındaki yurttaşların seçme hakkı güvence altına alınmıştır. 1987’de ise gümrüklerde oy kullanma yöntemi başlatılmıştır. Ancak aynı sene yurtdışında yaşayan 2.5 milyon seçmenden sadece 50 bin kadarı gümrüklerde oy kullanabilmiştir. Yapılması gereken, bir an önce Anayasa’da gerekli düzenlemeyi yaparak yurtdışındaki yurttaşlarımızın bu en temel demokratik hakkı kullanmalarını olanaklı kılmaktır. Bu, 1995’ten beri Anayasa hükmüdür. Sadece politik yöneticilerimizin vurdumduymazlığından (bizlere verdikleri önemden !) uygulanmaya dair yasal düzenlemeler yapılmadığı için uygulanmamaktır.

Yasada; yurtdışının seçim bölgesi olarak öngörülmesi, Türkiye’deki gibi seçmen sayısına oranlı biçimde milletvekili sayısı belirlenmesi ve yurtdışındaki yurttaşlarımızın kendi temsilcilerini TBMM’ne gönderebilmeleri sağlanmalıdır.

Bu konuda Cezayir, Fas, Hirvatistan, Irak, ABD, İspanya, Portekiz, İtalya gibi ülkelerden alacağımız çok dersler olmalı. Zira bu ülkelerin Avrupa’nın değişik yerlerindeki yurttaşları ülkelerindeki seçim ve referandumlarda seçme ve seçilme hakkını kullanabilmektedirler. Örneğin, Cezayir ve Fas gibi ülkelerin Avrupa’daki yurttaşları için öngördükleri “göçmen işçi temsilcisi” milletvekillikleri vardır. Avrupadakiler kendilerini temsil edecek insanları aralarından seçmektedirler.

Öyleyse neden Avrupa’da Türk vatandaşlığına sahip olup 18 yaşın üzerinde bulunan 2 milyon 455 bin yurttaşın temel yurttaşlık hakkı gaspedilmeye devam ediliyor ? Konsolosluklarda kurulacak sandıklarla, mektupla, bilgisayarla,... oy kullanma biçimleri bulunabilinir, yeterki politik arzu olsun.

ASKERLIK
Avrupa ülkeleri içinde, askere gitmediği için kendi yurttaşını vatandaşlıktan atan tek ülke Türkiye’dir. Bu uygulamanın olumsuzluğu anlasılmış olmalı ki son yıllarda yasa uygulanmaya konulmuyor artık.

Yurtdışında altı aydan fazla kalan yurttaşlarımız “vatani borçlarını” döviz olarak ödeyerek üç haftalık zorunlu “askeri eğitim” için Türkiye’ye gitmektedirler. Bu 3 haftanın zaman ve mali külfeti dışında birşey kazandırmadığı bilinmektedir. Ayrıca yurtdışında büyüyen bazı gençlerimizin karşılasabilecekleri dil ve disiplin sorunlarından dolayı gitmemeyi seçtikleri de bilinmektedir. Buna ödenmesi gereken para miktarını da eklersek, ülkemiz ile gençlerimiz arasında ciddi sorunlar yarattığını görmekteyiz. Bu nedenlerden dolayı, Avrupa’da 30 bine yakın gencimiz asker kaçağı konumundadır. Türkiye’ye de gidip gelememektedirler. Bir kopuş sözkonusudur. Bu gidiş nereye kadar devam edecektir ? Gençlerimizi kazanmak, onlarla yakın bağlar kurmak, anne-babalarının geldiği ülkeyi yakından tanıyabilmek ve onun temsilcileri olmalarına yönlendirmek daha olumlu olmaz mı ?

Çifte vatandaşlık hakkını tanıyan ülkelerde (Fransa gibi) yaşayan insanlarımızın, eğer o ülkenin vatandaşlarıysa sadece yaşadıkları ülkeyle askerlik işlemlerini halletmelerini istemek bu sorunu çözer. Diğerlerine buna yakın çözümler önerilebilinir. Örneğin sadece para ödeme gibi. Kaldıki Türkiye askerlik konusunda “vijdani ret”i de tanımıyor. Avrupa ülkeleri yurttaşlarının sahip oldukları bu hak ve uygulamadan ne kadar kaçacağız ?

Askerlik sorun olmaktan çıkartılmalıdır. Daha ne kadar yurttaşımızın, vatandaşlıktan çıkması, iltica etmesi, kaçak yaşamasına göz yumacağız ?

SOSYAL HAKLARA GELİNCE
Türkiye’nin, yurtdışındaki yurttaşlarının sosyal ve politik haklarını korumada kayda değer seferberlikte bulunmadığını söylemek haksızlık olmasa gerek. Örneğin, bu “üvey evlat”larının uğradıkları ırkçı saldırı ve büyük haksızlıklarda diğer ülkeler (Cezayir, Fas,..) gibi heyetler göndererek olayı araştırmak, sahiplenmek, baskı gücü oluşturmak yıllardır beklediğimiz bir girişimdir.

Sadece birkaçına hatırlatalım; Aile birleştirmesi, Ankara Anlaşması, serbest dolaşım hakkı, emeklilik, çocuklarımızın eğitsel ve kültürel sorunları, .... ve en acısı da devletimizin hâlâ bizleri altın yumurtlayan tavuk olarak görmesi. Oysaki tavuk artık değişme yolunda, kendi yumurtalarına sahiplenmeye başladı, geleceğinin kararlarına aktif katılmak istiyor.

Türkiye yurtdışındaki yurttaşlarıyla, diğer Avrupa ülkeleri gibi eşitlik ve saygı temelinde ergin insan ilişkisi kurmalıdır. Emir-kul ilişkisi artık işlemiyor !

Son olarak ta 1959 Ankara Antlaşması ve bağlı protokoller gereğince en geç 1 Aralık 1986´dan itibaren Avrupa birliği içerisinde serbest dolaşım hakkı edinmesi gereken Türk vatandaşlarına bu hakkın tanınmasının gerekli “sivil ve diplomatik girişimlerde geç kalınması” nedeniyle elde edilemediğini biliyoruz. 1980’li yıllardaki ülke yöneticilerimizin bu hakkımızı politik meşruluk kazanmak ve ekonomik destek karşılığı feda ettiğini ise başında okuduk.

Ayrıca, şimdiye kadar AB ile üyelik müzakereleri gerçekleştiren tüm ülkelerin vizeden muaf tutulduğunu, Türkiye´nin bu konuda istisna teşkil etmemesi için bir seferberliğin gerekliliği ise göz önünde bulundurulmalıdır. Avrupa Birliği´ni yükümlülüklerini yerine getirmek üzere, diplomatik ve sivil baskı oluşturulmalıdır.

AB´nin aralarında üyelik müzakerelerine başlanmamış beş AB ülkesine (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Makedonya) tanıdığı vize kolaylıkları, 2008´den itibaren Rusya ve Ukrayna´ya dönük açılımlar ve Türkiye ile birlikte adaylık statüsü alan Hırvatistan vatandaşlarının AB ülkelerine giriş kolaylıkları karşısında Türk vatandaşlarının maruz kaldıkları vize engellemelerinin uygulanabilirliğinin kalmayacaktır. Bu konu ciddi ve inatcı bir devlet politikasi ve kurumların seferberliği ile izlenirse olumlu sonuçlanabilinir. Hem Türkiye’deki yakınlarımızın bizleri rahatlıkla ziyaretleri sağlanır, hem de Türkiye’ye karşı ayrımcı bir uygulama önlenmiş olur.

Bugünkü koşullar, Avrupa’daki Türkiye kökenlilerin kendi varlıklarını hatırlatmaları ve Türkiye’de ciddiye alınabilmeleri için iyi bir olanak sunmaktadır. Bunu değerlendirmesini bilmeliyiz. Bu konuda tüm demokratik kitle örgütleri, tek tek bireyler mektup, e-mail, telgraf, kişisel ilişkiler,...kullanarak bir kampanya başlatmalıdır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.alevi.dk
 
Türkiye'nin üvey evlatları mıyız
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
KORKULERLILERIN YERI :: GENEL GUNDEM KONULARI :: HATIRLATMALAR-
Buraya geçin: