Resulullah'ın Mizahı ve Gülüşü İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Peygamber (s.a.a) insanları sevindirmek için onlarla şaka ve mizah yapardı." [18]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
"Ben şaka yapıyorum, ama hakkın dışında bir şey söylemiyorum." [19]
Muammer bin Hallad şöyle diyor:
Bir gün Hz. Ali (a.s)'a; "Canım sana feda olsun, insan akrabalarıyla birlikte olduğu zaman aralarında bazı sözler geçiyor, mizah edip gülüyorlar" dedim. İmam (a.s); "Eğer olmazsa sakıncası yoktur!" buyurdular. İmam'ın; "Eğer olmazsa" sözünden sövmek ve yalanın olmamasının gerektiğini düşündüm. (Yani incitici sözler olmazsa sakıncası yoktur.)
Daha sonra buyurdular ki: "Resulullah (s.a.a)'in yanına bazen bir göçebe Arap gelip hediye veriyordu, yerinden hareket etmeden; "Hediyemin değerini ver" diyordu. Resulullah (s.a.a) de gülüyordu. Resulullah (s.a.a) gamlı ve kederli olduğunda; r16;Göçebe Arap ne yaptı? Keşke yine yanımıza gelse.' buyuruyordu." [20]
İhtiyar bir kadın, Resulullah'a; "Cennete gitmem için bana dua ediniz" dediğinde Resulullah (s.a.a); "Yaşlı kadınlar cennete gitmeyeceklerdir" buyurdular. Kadın bu sözü duyunca ağlamaya başladı, Resulullah (s.a.a) gülüp şöyle buyurdu: "Allah Teala'nın şu sözünü duymamış mısın?: "Gerçek şu ki, biz onları (cennetteki kadınları) yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip yarattık. Onları hep bakireler olarak kıldık."[21] Yani Allah Teala onları gençleştirir.[22]
Yine bir gün Resulullah (s.a.a) yaşlı olan Eşceî bir kadına; "Ya Eşcei! Yaşlı kadın cennete girmeyecektir." buyurdular. Bilal onun ağladığını görünce, onun durumunu Resulullah'a iletti. Bunun üzerine Resulullah; "Zenci de öyledir; o da cennete girmeyecektir." buyurdular. Hazretin bu sözünden dolayı ikisi de oturup ağlamaya başladılar. Abbas da onların ağlamalarını görüce onların durumunu Resulullah'a anlattı. Resulullah (s.a.a) de Abbas'a; "Yaşlı erkek de öyledir, o da cennete girmeyecektir" buyurdular. Resulullah (s.a.a) daha sonra onlara dua edip kalplerini hoş etti ve şöyle buyurdu: "Allah-u Teala onları daha güzel bir şekilde yaratacaktır, onlar nurlu gençler olarak cennete gireceklerdir." [23]
Bir gün bir kadın Resulullah (s.a.a)'in yanına gelerek kocasından söz etti. Resulullah (s.a.a); "Senin kocan, gözlerinde beyazlık olan mıdır?" diye sordu. Kadın; "Hayır, gözlerinde beyazlık yoktur" dedi. Kadın Resulullah'ın bu sözünü kocasına anlattı, kocası da; "Resulullah mizah etmiş, doğru söylemiştir; acaba gözümün beyazlığının siyahından daha çok olduğunu görmüyor musun?" dedi.[24]
Halid-i Kasrî'nin dedesi bir kadını öptü, o kadın da gelip onu Resulullah'a şikayet etti, o adamı çağırdıklarında o da o kadının sözünü teyit ederek şöyle dedi: "Eğer o kadın kısas yapmak istiyorsa (ben hazırım) kısas yapsın!" Resulullah (s.a.a) ve ashabı onun bu sözünden dolayı güldüler. Resulullah (s.a.a) o adama; "Sakın bir daha bu işi yapma" buyurdular. O adam da; "Vallahi yapmayacağım" dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) onun suçunu affetti.[25]
Resulullah (s.a.a) Suheyb'in hurma yediğini gördüğünde ona; "Gözün ağrı yaptığı halde hurma mı yiyorsun?" dedi. Suheyb cevaben; "Ya Resulellah! Ben onu bu tarafından çiğniyorum, oysa gözüm o taraftan ağrı yapıyor!" dedi. Onun bu sözü üzerine Resulullah (s.a.a) güldüler.[26]
Yunus-u Şeybani şöyle diyor: İmam Cafer-i Sadık (a.s) bana; "Birbirinizle mizah ve latife yapıyor musunuz?" diye sordu. Ben de; "Çok az" dedim. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Mizah ve latife yapın; çünkü bu iş güzel ahlakın nişanesidir, sen bununla kardeşini sevindirmiş olursun. Resulullah (s.a.a) de birini sevindirmek ve hoşnut etmek için onunla mizah ve lâtife yapardı." [27]
İmamlar birçok hadislerde ise halkı şaka yapmaktan sakındırmışlardır. Hatta "Şaka küçük bir sövgüdür" buyurmuşlardır. Eğer şaka tahkir, alay etme, başkalarını incitme, onlara gülme ve saçma-sapan sözlerle olursa kesinlikle böyle bir şaka doğru değildir ve yapılmamalıdır. Ama eğer diğerlerinin kalbini hoş etmek, onları üzüntüden çıkarmak, dertlerini unutturmak için mizah ve lâtife yoluyla yapılmış olursa bunun sevabı bile vardır.
Resulullah (s.a.a)'in Ahlakı Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
"Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin."[28]
Yine Allah-u Teala buyuruyor ki:
"Allah'dan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi."[29]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a) konuştuğunda bakışlarını ashabı arasında bölüyordu; ona buna (herkese) eşit olarak bakıyordu." [30]
Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a), kesinlikle ayaklarını ashabının önünde uzatmazdı." [31]
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
"Resulullah (s.a.a), daima güler yüzlü, yumuşak huylu ve mütevazı idi; kaba, sert, bağıran, sövüp sayan, ayıp arayan ve boş yere çok öven birisi değildi." [32]
Yine İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a) bir eve gittiğinde, meclisin en aşağı kısmında otururdu." [33]
İbn-i Şehraşub Menakıb kitabında şöyle diyor:
Bazı alimler, Resulullah (s.a.a)'in adap ve ahlakını hadislerden derleyerek bir araya toplamışlardır; onlar şunlardır:
"Resulullah (s.a.a) herkesten daha hekim, daha halim, daha şecaatli, daha adil ve daha şefkatli idi. Eli, kendisine helal olmayan kadına kesinlikle dokunmamıştır. İnsanların en cömerdi idi; hiçbir dirhem ve dinar onun yanında kalmadı; eğer bir şey artmış olsaydı ve onu da verecek bir kimse bulamasaydı, onu muhtaçlara ulaştırmadıkça gece rahat edemezdi. Allah'ın verdiği rızktan, bir yılın azığından çok götürmezdi; hurma ve arpanın en düşüğünü kendisi için alırdı, geri kalanı Allah yolunda verirdi. Kim ondan bir şey isteseydi ona bağışta bulunurdu. Yerin üzerinde otururdu, yerin üzerinde yatardı, yerin üzerinde yemek yerdi; ayakkabı ve elbisesini kendisi yamardı; evin kapısını kendisi açardı; kendisi koyun sağardı; devenin sütünü sağmak için kendisi onun ayağını bağlardı; hizmetçisi el değirmenini çevirmekten yorulduğunda, onunla el değirmeni çevirirdi; abdest suyunu geceleri kendisi hazırlardı; sürekli başını aşağı eğip susardı; halkın huzurunda dayanarak oturmazdı; ailesinin işlerinde onlara yardım ederdi; eti kendisi doğrardı; yemeğe oturduğunda köleler gibi otururdu; yemekten sonra parmaklarını yalardı; kesinlikle geğirmezdi; hür ve kölenin davetini kabul ederdi; bir yudum süt olsa bile hediyeyi kabul ederdi ve onu yerdi; ama sadaka yemezdi; gözünü bir adamın yüzüne dikmezdi.
Allah için sinirlenirdi, kendisi için sinirlenmezdi; açlıktan karnına taş bağlardı; evde her ne hazırlanırdıysa onu yerdi; hiçbir şeyi geri çevirmezdi; iki elbise (üst üste) giymezdi; Yemen malı aba, yünden olan geniş cüppe, pamuk ve keten olan elbiseler giyerdi; elbiselerinin çoğu beyazdı; başına sarık sarardı; gömleği sağ taraftan giyerdi; Cuma günü için özel elbisesi vardı; yeni bir elbise giydiğinde eskisini fakirlere verirdi; bir abası vardı, nereye gitse onu ikiye katlayıp üzerinde otururdu; sağ elinin küçük parmağına gümüş yüzüğü takardı; kavunu severdi; kötü kokulardan hoşlanmazdı; abdest alırken dişlerini misvakla temizlerdi; bir hayvana bindiğinde hizmetçisi veya başkalarını da kendi arkasına alırdı; at, katır veya merkepten mümkün olan her ne varsa ona binerdi; merkebe eğersiz binerdi; (bazen) ayak yalın, abasız ve sarıksız yürürdü; cenazeleri teşyi ederdi; şehrin en uzak yerinde olsa bile hastanın ziyaretine giderdi; fakir ve yoksullarla beraber otururdu; onlarla yemek yerdi; kendi eliyle onlara yedirirdi; ilim ehli ve güzel ahlaklı kimselere ikramda bulunurdu; her kavmin büyüğüne iyilik ederek kalplerini ısındırırdı; akrabalarına ihsan ederdi, Allah'ın emrettiği hususlar hariç onların bazılarını bazılarına tercih etmezdi; kimseye zorluk çıkarmazdı; özür dileyenin özrünü kabul ederdi. Kur'an'ın nazil olduğu ve öğüt verme zamanı hariç sürekli tebessüm ederdi; kahkahasız da gülerdi; hizmetçilerinin yeme, içme ve giyimlerinde başlarına dikilmezdi; kimseye sövmezdi; hiçbir kadın veya hizmetçiye lanet etmezdi; kimseyi kınamazdı; ancak, "o işi terk et." derdi; bir ihtiyaçtan dolayı yanına gelen her hür, köle ve cariyenin ihtiyacını karşılamak için kalkıp onlarla giderdi; sert ve katı kalpli değildi; çarşıda (tartışınca) sesini çok yükseltmezdi; kötüye, kötüyle karşılık vermezdi; ama bağışlayıp affederdi. Karşılaştığı herkese selam verirdi; kim bir iş için onun yanına gelmiş olsaydı, o çıkıp gidene kadar sabrederdi; bir kimsenin elinden tuttuğunda (merhabalaştığında) o elini çekmedikçe, elini çekmezdi; bir müslümanla karşılaştığında musafaha ederdi; oturup kalktığında Allh'ın zikriyle kalkardı; namaz kılarken bir adam onun yanına geldiğinde namazını kısa keserek ona yönelip; "Bir ihtiyacın mı vardır?" diye sorardı; (yoksulların ona kolayca olaşabilmesi için) meclisin baş tarafında değil, sonunda (yani kapı önünde) otururdu; genellikle kıbleye doğru otururdu; onun yanına gelen kimseye ikram ederdi; hatta bazen elbisesini bile onun altına sererdi; arkasındaki yastığı onun arkasına bırakarak onu kendisine tercih ederdi; neşe ve gazap halinde hakkın dışında bir şey söylemezdi; av etinden yerdi, ama av avlamazdı..." [34]
__________________
[1] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 240.
[2] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 240.
[3] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 241-246.
[4] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 246-247.
[5] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 248.
[6] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 248-249.
[7] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 248-249.
[8] - Bazı hadislerde ise abdestten sonra yüz ve ellerin havlu veya mendille kurulanmamasının müstahap olduğu zikredilmiştir. (Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 251.)
[9] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 258, hadis: 43.
[10] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 264.
[11] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 260.
[12] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 269, hadis: 83
[13] - Mizan'ul- Hikme, c. 5, s. 354.
[14] - Bihar'ul- Envar, c. 78, s. 243.
[15] - Kenz'ul- Ummal, hadis: 25346.
[16] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 270.
[17] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 271.
[18] - Mekarim'ul- Ahlak, c. 1, s. 59.
[19] - Mekarim'ul- Ahlak, c. 1, s. 58.
[20] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 259, hadis: 45.
[21] - Vâki / 35-36.
[22] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 295.
[23] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 295.
[24] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 294.
[25] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 295.
[26] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 296.
[27] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 298.
[28] - Kalem/4.
[29] - Kafi, c. 2, s. 671.
[30] - Kafi, c. 2, s. 671.
[31] - Âl-i İmran/159.
[32] - Mekarim'ul- Ahlak, c. 1, s. 45.
[33] - a.g.e. c. 1, s. 66.
[34] - Bihar'ul- Envar, c. 16, s. 226-228.